Aslında, Ford C-Max’ın test yazısına, kompakt sınıf minivanların kısa tarihçesi ile başlamayı düşünüyordum, ancak annemin ilk tepkileri ile başlamak çok daha iyi olacak sanırım. Otomobillerden hiç anlamayan birinin yapacağı yorumların teste eğlence ve biraz daha objektiflik katacağını düşündüğüm için; zaman zaman annemi de alırım test aracına. Bugüne dek kendi sahip olduğum otomobillerden rahmetli babamın otomobillerine, eşin dostunkilere derken; epey bir marka ve modelle tanışıklığı vardır annemin, hangisinin ne marka ya da model olduğunu bilmese de. Ancak, dün ilk kez Ford C-Max’in içine girip yola çıktığımızda öyle bir tepki verdi ki, bugüne dek böyle bir şey görmemiştim. C-Max’in yüksek oturma pozisyonu, fütüristik kokpitin genel görünümü, çok ileri uzanan ön cam nedeniyle hemen önümüzde uzanan geniş “güverte”, cam tavan ve açık renk döşeme ile tamamlanan ferahlık hissi annemin yüzünde istemsiz bir gülümsemeye yol açtı ve hemen sordu: “Ne marka bu? Kaç liradır? Ayy çok güzel bu, şuna bak gemide gider gibi”. Bu yoruma itiraz edecek birileri çıkacağını sanmıyorum, gerçekten de ön koltuklarda oturanlar, adeta Titanik’in burnunda -tabi ayakta değil- yolculuk yapıyormuş gibi hissediyor. Yüksek oturma pozisyonuna ek olarak; kalın A sütunları (her ne kadar görüşü olumsuz etkilese de), ön cam içindeki derinlik, otomobilin genel sessizliği ve orta sert süspansiyonun birleşimi, insana kendini dış dünyadaki her türlü tehlikeden tamamen soyutlanmış hissettiriyor. Bir Ford klasiği olarak, sınıf standartlarını belirleyen sürüş özelliklerine daha sonra değineceğim.

C-Max’in tasarımı kompakt sınıf minivanlara tipik bir örnek. Silüeti ve orantıları, tam da bu sınıftan beklendiği gibi. Far ve ön panjur tasarımı, yan gövde panellerinin kat izleri gibi detaylarda ise güncel Ford tasarım dili hemen kendini gösteriyor. Bu anlamda hem tipik bir minivan, hem de tipik bir Ford. Otomobile güçlü ve dinamik bir görünüm kazandıran detaylar, özellikle ön ve yan bölümlerde toplanmış, ne yazık ki C-Max’in arka tasarımı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kia’dan alınmış gibi duran stoplar yerine, S-Max ve Mondeo’dan tanıdığımız yassı beşgen stoplar bence hem daha dinamik olurdu, hem de tasarımdaki Ford kimliğini daha fazla vurgulardı. Yatık ön camın kaputun ortasında bitmesi nedeniyle, ön kapı camıyla A sütunu arasında da üçgen camlar kullanılmış, ancak kalın A ve B sütunları bu camları bir hayli işlevsiz kılıyor. Geniş açılan kapılar sayesinde kabine giriş çıkışlar rahat. Elektrikli bagaj kapağı da C-Max’in artılarından. 10 yıl öncesine kadar, otomobillerin kapılarında plastik koruma çıtaları olurdu. Ancak; tıpkı eskiden gövdeden ayrı ve çıkıntılı duran tamponların zaman içinde gövdeyle tamamen kaynaşması gibi, koruma çıtaları da yerlerini görsellikten öte bir işlevi olmayan kat izlerine bıraktı. C-Max de bu konuda bir istisna değil. Kapıların alt kısmında bir dönemin konsept otomobillerinde sıkça rastladığımız, günümüzdeyse otomobil tasarımının demirbaşlarından olan ütü izleri dikkat çekiyor. Yüzeylerin daha büyük oluşu ve C-Max’in kompakt sınıf bir aile otomobili olması nedeniyle, tasarımın geneli Focus ve Fiesta’ya nazaran daha sade.



















































































