Araç sürüşümden dolayı bu zamana kadar rahatsız olanlar ve rahatsızlık duyanlar bu yazıyı bana 40 yıl sonra yazdırmak durumunda bıraktığınız için; Yazım sizlere gelsin…
Öncelikle, bu yazımda kendimden bahsetmek zorunda kalacağım. En baştan çocukluk yaşlardan günümüze dek. Maalesef kendimi anlatmayı hiç sevmem, bu konuda, ki tehlikeli bir konu böbürlenmeyi de hiç sevmem. Kibirden nefret eden bir adamım. Kibirlenen, böbürlenen kişiler ile hiç işim olmaz hiç sevmem. Sade ve sadece biraz kendimden bahsetmek istiyorum. Böbürlenmek, ben bu işi iyi yapmışım, iyi biliyorum demek için değil. Biraz bazı şeylerden bahsederek hem beni daha iyi yakından tanıyın, hem de biraz az-çok anlatacaklarım hakkında biraz fikriniz olması amacı ile. Yoksa inanın kimseyi iğnelemek adına da bu yazıyı yazmıyorum. Çünkü aracıma binen çoğu kişiler sevdiğim yakın dost çevremden ya da ailemden, arkadaşlarım…
Fakat bu akşamın sonunda bu yazıyı artık ve artık yazmak durumunda kalmış hissettim kendimi. Saat çok geç ve uyumam gerekir iken maalesef çok rahatsız oldum. Yazarak ifade etmenin daha iyi olacağı kanısına vardım. Başka bir çare de kendimde şu an için bulamadım.
Şimdi çok küçük yaşlarda henüz 7-8 yaşlarında belki çok daha küçük, ayaklarım araç pedallarına yetişmez iken, araç şöför koltuğuna oturtularak araç sürüşü eğitimi almaya başladım. Bizzat özel ileri sürüş eğitmeni olan ve yıllardır işine üst düzey makam şoförü olarak devam eden öz dayım tarafından. O yıllarda bahsetmiş olduğumuz çocuk yaşta eğitime tabi tutulduğum bu araç bir Ford Pinto idi.
Evet aracımız tam olarak bu 1976 model bir Ford Pinto idi. Bu araç ile şu anda Kadıköy’de Natilus AVM dediğimiz yer biz çocukken top sahası hatta topraktan boş bir arsa idi. Ondan öncesi de bağ bahçe zamanını da hatırlarım çünkü ben hemen o yolun karşısında büyüdüm. O toprak sahada bu Ford Pinto araç ile ayaklarım zar zor yetişse dahi aracın gittiği yeri önümü görmeden 7 yaşlarında el frenini çekerek dönmeyi öğrenmeye başladım. Yani daha doğrusu dayım bana bu şekilde o yaşlarda ufakta olsa biraz eğitim verdi diyebiliriz. Sonraki zamanlarda ise bu araç ile bayağı mesaim oldu. 🙂 hatta dayım yanımda olmadan… Aracı çay kaşığı ile bile çalıştırıp etrafta turlaya-biliyordum. Bu şekilde seneler birbirini kovaladı ve 11-12 yaşlarında dayımların beyaz eşya ve nakliye işlerine de girmesi ile birlikte; Ben de önce bir “Ford Anadol” kamyonet kullanmaya başlayarak onlara arada şoförlük yapıyor ve yardımcı oluyordum.
İş herzaman İstanbul içi olmuyor idi. Yunanistan sınırı Enez bazen, İzmir bazende Ankara. Evet nasıl olur diyorsunuz? ama öyle o yıllarda ehliyetim olmadan ve çevirmeye girmeden araçları kullandım. Sonra işler biraz daha büyüdü tabi. “Ford P100” PickUP’a terfi etti dayımlar. Tabi bunun yanında kapıda o yıllarda bir adet kartal slx araba bilenler bilir:), bir adet Renault Flash, bir adet Doğan ve Şahin gibi araçlarda olduğu için onları da her gün zaman zaman kullanıyordum. (Ama 7-8 yaşından beri her gün mutlaka en az bir araç kullanmışlığım vardır.)
Tabi ben hem okurken hemde dayımların yanında çalışıyor iken, babam da bir araba almıştı. Şahin.
Yalnız işin kötü yanı babam iyi araç kullanmasına rağmen uzun yıllar araç kullanmadığı için bilgileri tazelemesi ve yeniden o güveni kazanması gerekiyor idi. Annem ve Sevgili Ailem’de bana bu konuda daha çok güvendikleri için o çocuk yaşlarımda henüz ehliyetim dahi yok iken aracı bana kullandırıyorlardı. Babam tam anlamı ile araç ile işe gidip geliyor ise de tüm çocukluğum boyunca ailemi bu araç ile ben de taşımış oldum. Hatta ikinci aracımız ise bir mavi Serçe oldu. Tam anlamı ile bu resimdeki gibi bir şeydi. Bunlarda çocuk yaşlarımda kullandığım araçlar arasında yerlerini aldılar. Tabi biz dönelim tekrar dayımların olduğu atraksiyonu yüksek kısıma. Bu arada ise dayımlar yine araç değiştirip bir Ford Otosan aldılar.
Tabi bu kamyonet ile de oldukça yine fazla mesaim olmuştur şüphesiz. Elbette ben 18 yaş üzeri olan bir hayattan bahsetmiyorum. Bu zamana kadar anlatıklarım hepsi 7 yaşından itibaren 18 yaşına kadar gelmeye çalıştığımız yıllar içinde farklı araçlar ile yapılmış olan binlerce km yoldan ve deneyimden bahsediyorum. Ben bunları iyi bir şey olduğu için ya da farklı bir şey için değil sadece yazmak zorunda bırakıldığım için artık yazıyorum. Yani tabi elbette ben her gün sadece kamyonet kullanmadım. Küçük yaşlardan beri motor sporlarına ve ralliye ilgim oldukça fazla idi. Buna en yakın olanda o yıllarda hızlı araçlardan yakın bir akrabamızın Honda Civic aracını her gün sadece park etmek için izin isteyip anahtarı alarak, akşama kadar o cadde senin bu cadde benim ralli yaparak dolaşmalarım da oldu. Fenerbahçe ordu evinin önünden her gün farklı araçlar ile el frenini çekerek dönüyor, Piramit AVM Fenerbahçe’nin önüne iki araba aracına el frenini çekerek giriyor ve park ediyor, göztepe özgürlük parkı üst geçidinden 4 lastiği yerden keserek havada uçak gibi uçarak atlıyor v.b. günlerim o yıllarda çocuk yaşlarımda geçmiştir. Elbette dayımlar yine durmadı ve 1990’lı yıllarda eskiyen Ford kamyonetlerini bayiye verip, kredi çekerek yeni sıfır bir Ford Transit kamyonet daha almışlardı. O da tam olarak bu yanda duran kamyonete sanırım benziyordu. Yani bende uzun bir süredir Ford’un tüm kamyonetlerini sıra ile bu şekilde kullandım. Zaten ilk kullandığım araçta ne hikmetse bir Ford Pinto idi. Tabi yıllar birbirini kovaladıkça Ford yeni model daha iyi kamyonetler çıkarıyordu. İşin raconu gereği de artık dayımlar eskiyen ve fazla km yapan Ford kamyonetlerini bayiye geri veriyor, üzerine kredi çekerek yine yeni sıfır bir Ford Transit kamyonet alıyorlardı. Burada dayımlar diyorum çünkü 2 dayım ve 1 aile dostumuz bu işi ortaklaşa yapıyorlardı. Bu arada 11-12 yaşlarında ilk olarak vitesli motorların üzerine oturarak (bahsetmeyi unutmadan) kullanmaya motosiklet yaşamıma başladım. Benim çağımda çocuklar ortaokul’a giderken ben motosiklet tepesinde akşama kadar genelde arkamda bir arkadaşım ile geziyordum. Tabi o yıllarda vitesli ve kiralık olarak sadece puch ve magnum motorlar vardı. Bu motorlar toplamda sadece ayaktan bazende elden 3 vitesli idiler. Sonralar da ise yine daha büyük kaslı olan ayaktan vitesli Jawa’da çıktı.
Tabi Ford git gide çağ atlıyor. Her yaptığı ve imal ettiği araçlar ise giderek daha fazla güzelleşiyordu. Bu arada dayım da bana bir adet Skoda Favorit binek araç devamlı olarak kullanmam için ekstra olarak tahsis etmişti. Araç sürekli olarak bende kaldığı için çok ama çok rahatlamıştım o yıllarda. Bana ayrı bir hava vermişti. Bu arada iş ortağımız bir adette KIA Bongo kamyonet aldığı için o kamyonet ile şehir içi ve şehir dışına da çok sık gidip gelerek yolculuk yapmaya başlamıştım. (Bu arada da vaktim oldukça Acıbadem de bulunan Renault marka araçlardan oluşan sürücü eğitim pisttinde günlük ve saatlik araçlar da kiralamışlığım oldukça fazla ehliyet almadan önce vardır.)
Kia Bongo ile yine İzmir ve Ankara’ya eski Bolu Dağı yolundan da oldukça sık çocukluk yaşımda şoförlük yaparak gidip-geldiğimi özellikle belirtmek istiyorum. Ama bu yolculuklarımda hiç bir zaman yalnız yani tek başıma olmadım. Her zaman yanımda ya da kapalı kamyonet kasasında mutlaka yanımda bir aile dostumuz işi ortağımız ve büyüğümüz yer aldı. Bir keresinde hatta Kia Bongo ile yine Bolu dağında gece yarısı, sis, kar, yağmur karışık hava göz gözü görmüyor, bir yandan kamyonların çıkardığı egzoz dumanları arasında göz gözü görmeden giderken maalesef sağ ayağım artık gaza basmaktan kasılmış olacakki bütün Bolu Dağı yol boyunca debreaj, fren ve gazı o yolda sadece sol ayağımı kullanarak yapmıştım. Bu ada ufak bir anı. Sağ ayağımı yan koltuğa uzatmıştım da.
Neyse işte böyle ısınma turlarım 18 yaşıma ehliyetimi alıncaya kadar sayısız macera, sayısız araç kullanma ve sınırı olmayan yapılmış km’ler alınmış olan ileri sürüş eğitimleri v.b. hatırlamadığım kadar fazlası ile araç kullanımları, hızlı araçlar ve modeller ile geçti diyebiliriz. Lise zamanımda ise yine okula kendi aracım ile gittiğim zamanlar, kız arkadaşımın Annesinin ise 1995 model bir Honda Civic (fifth generation) aracı vardı.
Ara sıra otoparktan aracı çıkarmam için anahtarı bana verdiğinde araca gaza bastığımda ciddi anlamda her yer uçuşa geçiyor gibi hareket ediyordu. Aracın ilk olarak altımdan kayma hissini o zaman yaşamıştım tabi. Bu araç o yıllarda oldukça fazla seri ve hızlı bir araba idi.
Tabi o yıllarda Lise çağımda iken bu tek tutkum olan bir BMW 2002 model araç alabilmekti. O yüzden arkadaşım ile paramızı ortaklaşa biriktirerek bu aracı almaya karar verdik. Bir gün satın almak için arkadaşım ile baktığımız BMW 2002 aracın sahibi al anahtarı ve git 1-2 saat sür sonra gel dedi. (1-2 saat tabi bu kısmı ben böyle anlamış olabilirim o yıllarda) Araçta toplam 4 vites vardı ve neden bu araca depo delen dediklerini o gün çok iyi anlamıştım. BMW 2002 aracı ilk aldığımda yaptığım şey eski bağdat caddesine inmek oldu. ışıklardan kalkışta 1. viteste pati, 2.viteste pati ve 3. viteste dahi arka taraf 8 çizerek pati yapabilen bir araçtı. Aynı zamanda 1. ve 2. viteslerde ani kalkışlarda arkada yer alan benzin deposu yere çarpa-biliyordu. Bu yüzden BMW 2002’ler depo delen olarak ün kazanmıştı. Şimdi bunları yazmak ve hatırlamaya çalışmak her şeyi ile eksiksiz bir şekilde elbette güç ve yorucu olsa da elimden geldiğince atlamadan yazmaya çalışıyorum. 18 yaşıma geldiğimde ise 100 üzerinden 100 alarak ehliyetimi tek seferde alabilmenin mutluluğunu yaşamıştım. Ama çocuk yaşımdan kendimi bildiğim zamandan 18 yaşıma kadar ne kadar araç kullandım hangi marka (Fiat Tempra, Doğan, Şahin, Fiat Tipo, Serçe, Renault Flash, Renault Broadway, Renault Fairway, Renault Europa, Skoda Favorit, Kartal SLX, Honda, Ford, Peugeot 106, Peugeot 504, Dodge Kamyonet, As900 kamyon, Kia Bongo, Mercedes 230-4, Nissan NSX Coupe v.b. v.b. ) bende unuttum. ama hatırlamaya çalıştıklarım şimdilik bu kadar ile sınırlı galiba… Nissan NSX Coupe ile çok rahat 200 km hıza anında o yıllarda çıka-biliyordunuz.
Ben ehliyetimi Serçe arabam ile ilk olarak Bostancı’da Kadıköy Trafik Ekipler Müdürlüğüne giderek aldım. Sonra o gün çıkışta beni polis çevirdi. (Ehliyetim olduğu için artık hiç çekinmeden çıkarıp gururla göstere bilmiştim.)
18 yaşımdan sonra ise tam 26 yıldır Dünya’da ve Türkiye’nin hemen hemen her yerinde ehliyetli bir şekilde binlerce km yaparak 1500 ‘den fazla farklı araç modeli kullanmam tesadüf müydü? Bilemem.
90’lı yıllarda işim gereği hemen hemen her gün farklı şekillerde araç kullanıyordum. 2000’li yıllara geldiğimizde ise yine yapmış olduğum sektörlerde birden fazla şekilde farklı araçlar kullanmak zorunda kaldığım işlerde olmuştur. Mesela Turizm işinde Antalya-Kemer mevkinde görev yaparken, Ford Focus o zamanlar Türkiye’de ilk olarak yeni çıkmıştı. Ford Focus kiraladığımız rrent a car araç firmasında Focus’un her seviye modeli yer almakta olup 20’de fazla farklı Focus aracı Kemer’de 3-6 ay arasında kullanmak durumunda kaldım. Araçlarımı Ford Focusları sürekli olarak rent a car firmasından değiştiriyordum. Focus’un o yıllarda kullanmadığım rengi, modeli ve donanımı kalmamıştı. Hatta bana artık Focus lakabını taktıklarını hatırlıyorum. Telefonumda dahi ekranında Focus yazıyordu. “Focus Özgür” dediklerini iyi hatırlıyorum.
3 yıl süren Turizm hayatımdan sonra ise farklı bir sektörde yeni bir göreve başladım. Görevim “Doğu Anadolu Bölge Müdürü” aracım ile Sivas, Erzincan, Erzurum, Muş, Tunceli, Kars, Ağrı, Doğu Beyazıt, Iğdır, Tatvan, Van, Kayseri, Malatya, Bingöl, Elazığ, Bitlis. Evet bölgem ve bakmak ile yükümlü olduğum şehirler ve bayiler Doğu Anadolu Bölgesinde olduğu için tek başıma Renault Clio araç ile Istanbul’dan hareket ile her ay yaklaşık 10.000-15.000 km yol kat ediyorduk.(Sadece ben değil farklı araçlarda farklı arkadaşlarda vardı.) Tabi bütün zamanımız gece-gündüz demeden, karda-kışta yolda araç üzerinde Türkiye’nin en zor iklimini ve yol şartlarını tecrübe ederek geçti diyebiliriz. Tabi daha sonra özel sektörde çalıştığım ve aldığım görevler neticesinde ise bu böyle yıllarca süregeldi diyebiliriz. Yani her defasında Türkiye’nin farklı bölgelerine uzun yolculuklar km’ler yapmış bulunuyorum. (Tabi bunlar 20’li yaşların sonuna kadar filandı.)
Yani artık çok fazla uzatmadan bu işi burada sonlandırmak sureti ile asıl konumuza geçiş aşamasında ise neler yaptım? Bakalım hatırlayabilecek miyim?
Bu işe (yani şimdiki işime, mesleğime) nasıl başladığım konusunda lafı çok fazla uzatmayacağım. Anlatmak istediğim şey bu değil çünkü.
Bu işe aslında bir dergi aracılığı ile yıllar önce sıkıntıdan off-road yaparak başladım. Arkadaşlarım arasında “Schumacher” gibi adam yakıştırmaları bütün çocukluğum ve yetişkinliğim sırasında geçmiştir. Bu tabi ki çocukluk seni bilen tanıyan arkadaşlarının güvenlerini kazanarak bu şekilde demeleri benim gururumu da okşuyordu bir yandan. “Schumacher” in Türkiye şubesi, üzerine tanımayız, Özgür’ü Tek geçeriz, Bu adamın üzerine Türkiye’de yok, Ralli pilotu olsa şampiyon olur, kimse geçemez v.b. lafları yakın arkadaşlarım tarafından duyduğum ve beni başkalarına karşı da savundukları cümleler, kelimeleri oldu. (Tabi o zamanlar çok genç yaşta ve reflekslerim çok daha hızlı idi.)
Bu işe yani dergi ve yayıncılığa başladığım sıralarda ise ilk olarak test sürüşü olarak aldığım araç bir “2004 model Ford Ranger Thunder ” oldu. (Ne hikmetse, kader işte. Böyle denk geldi diyelim.)
Sonra ise birileri beni test sürüşünde yavaş yavaş çeşitli normal olmayan kullanım ve atraksiyonları-mı keşfetti diyebiliriz. Mitsubishi L200 pick-up lansmanı Bolu, Aladağlar Mountrain’de ise 2004 yılında tüm basının ilgisini ve Mitsubishi Türkiye yönetiminin de ilgi odağını off-road yaparak aracı sürüş performansım ile yakalamayı başarmıştım. Konu şu ki; Mutfağı ve zemini sağlam olan bir temelden geliyor idim. Benim aldığım riskleri diğer arkadaşların almaya korkmaları o yıllarda zaten normal ve insani bir şeydi.
Tabi ki, 2004 yılından sonra ve itibarı ile de bu mesleğe adım atmış bulunuyorum. Artık Türkiye’ye gelen araçları ve son model otomobilleri, motosikletler dahil olmak üzere öncelikle şahsen test ediyor, gerçek anlamda test sürüşlerini yaparak araçlar hakkında yazı yazmaya da başladım.
Bu arada yüzlerce kişinin katıldığı Asus karting turnuvasında Ralli pilotu Burcu Çetinkaya 1. gelirken ben aracımın gereğinden yavaş olması azizliğine uğrayarak 3.’cü olarak Karting turnuvası kupamı aldım. Ama tüm gün çok fazla yarışarak ve çok fazla konusunda iddialı kişileri de elemiş olduğumuzdan bu yarışta 1. 2. ve 3. olmak bence gerçekten önemli idi.
Tabi bu fotoğrafta Fas’tan bir kare. Dacia Duster ilk çıktığı zaman test yapmamız için Fransız Renault-Dacia ile Fas’a gittim. Aracın test sürüşünü Fas çölünün ortasında tek başıma yaparken çektiğim bir karedir. Elbette içinde ben yokum ve kimse yok. Dengede… Gayet iyi duruyor.
Yine bir gün o dönemin Renault Türkiye Genel Müdürü İbrahim Aybar bey ile katılmış olduğum Renault Kadjar basın toplantısındayım. Şile tarafında bir lansmandayız. Tabi Tosfed’ten bir ekip gelmiş ve basına off-road parkurunda sürüş için yardımcı oluyor. Ben ve co-pilotum Kutsal Zafer’de 4×4 dergimiz için o yıllarda lansmanda çekimdeyiz. Sıra bana gelince ben Yeni Kadjar aracı sağa doğru yatırmak sureti ile arka tekerini de yine fazla bir şekilde oldukça yüksek olarak havaya kaldırıp, aracı yanlamasına yatırdım. Altı olduğu gibi gözüküyor. Araç yere paralel şekilde 2 lastiğinin üzerinde ve sınırlarında duruyor. Tek yapacağım bir direksiyon hareketinde takla atıp yan yatabilir. Hemen bütün gazeteciler diğer 15-20 aracı çekmeye bırakıp, bana doğru görüntü almak için koşmaya başladılar. Tosfed’ten bir yetkili genç bir çocuk arkadaş ta endişe etmiş siz ne yapıyorsunuz öyle diye söylendi. Aracın fabrika açılarını alt üst ederek bayağı limitlerin üzerine çıkmışım. Araç yatacak devrilecek diye çok korkmuşlardı. Hemen İbrahim Aybar bey’de baktım gazeteciler ile her şeyi bıraktı benim poz verdiğim araca bakmak için yanıma geldi. Ve gayet mutlu ve mesut gözüküyordu. Hatta aracın limitlerini sonuna kadar zorlayarak nasıl böyle bir şekle soktuğum konusunda bayağı şaşırmış kendisi.
Hatta yurt içinde ve yurt dışında gayet hızlı super spor araçlarında yıllar önce ilk test sürüşlerini yapmışlığım-da vardır. Çoğunun plakası da araçlar kullanılmadığı ve henüz sıfır olduklarından geçici plakalıdır.
Yani işimiz bu olduğu için sonuçta burada paylaşmakta zorluk çekeceğim fakat sınırsız şekilde araç, otomobil ve benzer araçların test sürüşlerini de yaptım. Ve ayrıca şunu da belirtmem gerekir ise Istanbul Park Pistinde Porsche Almanya’dan tüm modelleri için ileri sürüş sertifikam ve BMW Almanya tarafından da verilmiş olan tüm M model araçları içinde yine sürüş sertifikalarım bulunuyor.
Bu arada İngiltere’de kaldığım ve yaşadığım sürece trafikte sağdan direksiyonlu araç kullandım. Yunanistan, Lüksemburg, Almanya gibi Avrupa ülkelerinde ise yine uzun yol araç kullandığım zamanlar olmuştur. Tabi ben bunları bu işi yapan meslekte olan arkadaşlarım için yazmıyorum. Onlar bu yazıyı okuduğunda ne diyor bu adam diyebilirler. Çünkü çoğu benden daha fazla yurt dışında araç kullanmış olmalıdırlar. Benim gelmek ve değinmek istediğim nokta bu kadar uzun yazı yazdıktan sonra aslında benim istediğim bazı kişilerin bir şeyleri anlamasına yöneliktir sadece.
Arkadaşlar 2004-2022 tam 18 yıldır ben son çıkan otomobilleri bir fiil test ediyor ve şehirler arası yapmadığınız kadar da km yaparak araç kullanarak seyahat ediyorum.
18 yaşında ehliyetini alan ve normal koşullarda olan bir kişinin hayatı-yaşamı boyunca yapabileceği km’yi ve yol-araç deneyimini ben zaten 18 yaşıma kadar yapmış ve tamamlamış bulunuyorum. Bir insanın hayatı boyunca yapabileceği yol, km ve araç deneyimini ben uzun yıllar önce yaptım ve tamamladım. Yani şu saatten sonra her gün araç kullansanız ve farklı araçlar ile binlerce km’lere ulaşarak, uzun yollarda, tüm yol şartlarında tecrübe dahi etseniz yine de benim deneyimlerime erişmeniz biraz imkansız gibi gözüküyor maalesef.
Bu yüzden yakın ya da uzak çevrem eşim ya da arkadaşım, ya da yeni tanışmış olacağım, aracıma binecek olan yeni arkadaşım, bu zamana kadar benim aracıma binip saçma sapan araba kullanan sayın abilerim; Sizler sadece kendi özelinizde iyi araç kullanmış olduğunuzu sanıyorsunuz.
Bir insanı eleştirirken lütfen şu konulara dikkat edin; 5-10 yılda bir gelip kullanmış olduğum arabama sanki ilk defa gibi binerek sizlerin yaşına yakışmayan 90-100 km hızlar ile giderken tedirgin olacağınız şeyler yapmanız sizlere hiç yakışmamakta ve beni fazlası ile strese sokarak germektedir.
Benim aracımda bu şekilde konuşmak bana saygısızlık yapmaktan başka bir şey değildir.
Ben siz aracımda var iken ya da yok iken, trafikte ralli yapar gibi zaten bu aracı kullanmam. Hiç bir zaman da o şekilde kullanmadım. Fakat beni eleştirirken bir şeyler atmadan önce beni ne kadar tanıdığınızı ya da ben bu adamı tanıyor muyum? Daha önce hiç aracına bindim mi? hiç bu adam ile bir sohbetimiz oldu mu? diye bir düşünün.
Mesleğim gereği 1500 den fazla farklı araç kullanarak test ettim. Zorlu şartlarda yollarda test ettiklerim de olmuştur. Halen daha da test etmeye devam ediyorum. Lütfen 40 yılda bir görüştüğüm yakın yada uzak çevrem işinize gelmiyor ise aracıma binmeyin. Beni sürüşüm ve araç kullanmam dışında her şeyim ile eleştirebilirsiniz.
Çünkü sürüşümü ve araç kullanmamı eleştirebilecek düzeyde maalesef değilsiniz. Ancak arzu ettiğinizde ben sizleri eleştirebilir, trafikte yapmış olduğunuz hataları ve neleri yapmalı ya da neleri yapmamalısınız? bu konuda sizlere ders, eğitim ve bilgi verebilirim. Normal şartlarda çok zorunda olmaz isem kimsenin kullandığı araçta ağzımı açmam. Şöföre bir şey söylemem.
Benim sürüşümü hiç bir zaman hiç bir şekilde eleştiremezsiniz çünkü; ileri düzeyde Dünyadaki ülke devlet başkanlarının bizzat özel şoförlerine dahi çok özel bir sürücülük eğitimi verme düzeyinde dahi biri olsanız; yine benim sürüşümü eleştirebilecek bir düzeyde olmayıp ancak eşit düzeylerde belki seyredebiliriz. Zaten bu durumda olan adamlar hiç bir zaman birbirlerinin sürüşünü ve yaptıklarını da asla eleştirmezler. Onlar kendi gibi olan adamların neyi niçin yaptıklarını ve nasıl kullandıklarını da aslında çok iyi bildiklerinden bu tarzda araç kullanan ve eğitimi oldukça yüksek ve derin olan kişiler kendi gibi olanların sürüşlerini zaten hiç bir zaman eleştirmezler, böyle bir şey onların akıllarına dahi gelmez.
Ama sizin (bazı kendini bilmezlerin yaptığı şeyi şöyle bir örnek vererek açıklamaya sizlere çalışayım.) ;
Örnek olarak F1 pilotu Ferrari Schumacher ya da Mercedes (F1 yarış pilotu) Lewis Hamilton’nun normal gündelik kullandığı trafikte aracına bindiniz. Trafikte aracını kullanırken sizde abi buradan öyle dönülür mü? çok dar aldın, çok geniş alarak açıktan dönüyorsun, yok frene sert bastın, yok direksiyonu ani çevirdin v.b. siz (siz derken kendini bilmezlerin) sürekli bu yarış pilotlarına bu şekilde konuştuğunuzu farz edin. Adamın 40 yılın başında aracına binmişsiniz normal trafikte kullanırken; siz hayatınız boyunca kullanmış olduğunuz 18 yaşınızdan sonra bir kaç farklı model otomobil yada jeep her neyse yapmış olduğunuz yıllık şehir içi ve dışı 20.000 km (o da yapanlar için diyorum yıllık) bu şekilde normal bir vatandaş olarak araç kullanan biri olarak siz bu adamlara laf ediyor, birde arabalarında bu adamların kulaklarının dibinde “abi biraz yavaş ne olur” diye söylenip durup, konuşuyorsunuz? Yahu Allah Aşkına yaptığınız şey bu normal mi?
Sizin bizim gibi insanların trafikte araç kullanırken sert fren yaptın, yavaş gittin, sen bence çok kötü araba kullanıyorsun, yani böyle şeyler söylemek bizim gibi konusunda iyi ve sadece doğuştan bir Allah vergisi olarak bu yeteneklerimize karşı bu şekilde tavırlar ve davranışlar takınmanız ve eleştiri yağmuruna tutmanız olası değildir. Siz bizim gibi kişileri eleştiri yağmuruna bu konuda tutamazsınız. Buna zaten izin vermeyiz. Herkesin bir sabır limiti var.
Bana bu zamana kadar aracıma binen bazı arkadaşlarım trafikte seyrederken bazı direktifler verdiler. Terbiyemi bozmamak için hep sabır ettim. Onlara karşı sesimi çıkarmadım. Ama çoğu benim gözümde tehlikeli araç kullanıyorlar. Geçmişleri de bu yüzden bazı olumsuz çeşitli kazalar ile dolu.
Herkes hata yapabilir; trafik özellikle şakaya gelmez. Böbürlenmeye hiç gelmez. Onu söyleyeyim. Herkes kendince bence çok iyi şoför. Minibüs ve taksi şoförleri dahil çok iyi araba kullanıyorlar değil mi?
Ben bu yazıyı asla bir şeyleri ispat etmek ya da bu konuda ben çok iyiyim benim gibi bu işi yapanlar çok iyi demek için yazmadım. O sebeple yazmıyorum. Zaten böyle bir şey belirtmeye de bir ihtiyacım yok. Yaşım nerede ise kemale ermiş. Bu ülkede yetenekli bir çok genç pilot arkadaşlarımız da var.
Şunu söylemek istiyorum yalnızca; lütfen kıymet bilin ağzınızı açmayın; Özellikle ben ve benim gibilerin diyeyim araçlarında ekstradan sağda araba var, dikkat et, gördün mü?, aman v.b. kelimeleri ani bir şekilde ağzınızdan çıkardığınızda neler oluyor ya da olabilir ben size söyleyeyim o zaman; zaten aracı kullanan biri olarak, sizin görmediğiniz şeyleri de çoktan görmüş olan 360 derece sürekli olarak istem dışı etrafını kontrol eden dikkat kesilmiş uyarılmış sürücüyü bu şekilde yaparak daha fazla uyarmanız anlık aşırı uyarılma ile farklı refleks tepkileri vermesine yol açacak belki de aniden fazladan uyardığınız o kişinin istem dışı refleksi ile bir hata yapmasını sağlamış olacaksınız.
Yani şu çok önemlidir; siz farkında bile olmasanız dahi yanınızda ki sürücü (normal sürücüler hariç) biraz daha bizim gibi bu işi bilenler yetişmiş olanlar diyelim, onların araçlarında rahat olmazsanız ve devamlı trafiği yolu kontrol ederek tedirginlik yaşarsanız bir kere bu sürücüye aşırı şekilde yansır. (bunu elinizde olmadan yapmış olduğunuzu da çok iyi biliyorum. Belki bu konuda geçmişte kötü bir deneyiminiz oldu. Geçmişte kötü anılarınız, korkularınız da olabilir.) Fakat, ani yapmış olacağınız ve söyleyeceğiniz bu gergin havada her şey kazaya ve hata yapmaya yol açar.
Şu şekilde olası durumlar vardır; Anne-Babanız ya da Eşiniz, çocuğunuz yeni ehliyet almış olabilir, uzun süre trafiğe çıkmamış olabilir, gözü tam görmüyor katarakt var olabilir, kulağı tam duymuyor olabilir, ameliyatlı yada rahatsız olabilir, aracı kontrol edemeyecek kadar yaşlı olabilir, araç sürücünün deneyimine göre kontrol edilemeyecek kadar büyük olabilir v.b. bu şartlarda elbette yanında oturup direktif vermeniz yardımcı olmanız kadar doğal bir şey zaten olamaz.
Şunu özellikle belirtmek istiyorum; neden orada sert fren yaptım? neden açıktan dönüyorum. Neden yavaşım? Neden hızlıyım? Neden bu kadar serttim? v.b. her zaman değişken şekilde araç kullanan biriyim. Ne zaman nasıl araç kullanacağımı tahmin etmeniz çok zor. Ama bizi eleştiri yağmuruna tutacağınıza aracımıza bindiğinizde bir şeyler öğrenmeye çalışsanız, izleseniz. Bu adam neden böyle ?
Yani para vererek sahip olamayacağınız belkide bir kişi bu sizin ailenizde böyle yetişmiş kişilerde olabilir. Ben sadece tekil ve kendim için bu konuyu konuşmuyorum. Bence onların kıymetini en azından bu konuda bilmelisiniz diye düşünüyorum.
Sesinizi onların araçlarında aşırı bir dikkatsizlik olmadığı sürece çıkarmayın, başka konulardan bahsedin ve oldukça rahat olun. Siz ne kadar rahat olursanız sürücü de o kadar kendini rahat hisseder ve gerginlik ile ani öfke patlaması ya da aşırı uyarılma süreci sonunda bir hata yapmaktan kaçınır. Karşınız da bu işi iyi bilenlere güvenin. Yapmış olduğunuz deneyimler ile onun deneyimlerini bu konuda karşılaştırabilirsiniz. Artık otomatiğe dönmüş her şey ile bütünlemiş vücudumuz araç kullanırken başkalarının bize vereceği yapacağı dış müdahaleyi kaldıramıyor. Allah Aşkına sizin aracınızda araç kullanmayı öğrettiğiniz eşiniz ya da arkadaşınız sizden 20-30 yıl sonra araç kullanmaya başlamış olsun bir de her gün size bu konuda sen ne biçim araç kullanıyorsun diye dırdır etse başınızı yese ne yapardınız_? bunun çoğu kişinin derdi olduğunu da biliyorum. O yüzden artık bazı evlerde alabilenler de imkanı olanlarda 2 araç mevcut.
Bakın siz çok iyisinizdir; küçüklüğünüzden beri kullanmadığınız araç kalmamıştır, hızlı ve seri güvenli araç kullanıyorsunuz belki de, araç kullanımı konusunda çok iyi olabilirsiniz de.
Bu sizin her yol ve şartta en iyi derece de araç kullandığınızı da ispatlayacak bir durum benim nazarımda değildir. Her an hata olabilir. Her an hata yapmaya müsait bir şekilde belki de araç kullanıyorsunuzdur. Ama bunun farkında olamayabilirsiniz.
Ayrıca, aracınızın lastik havaları çok inik ya da şişik olabilir gözünüzden kaçmış o gün olabilir, fren balatalarınız hatalı-eskimiş-yıpranmış, fren diskleriniz artık iyi durumda olmayabilir. Yani araçtan da kaynaklı olarak bir çok kusurlu unsur sizin hata yapmanıza trafikte yol açabilir. İstediğiniz kadar böbürlenip-istediğiniz kadar ben kusursuz araç kullanıyorum diyebilirsiniz. Ama her an böylesi tehlikeli trafik denen unsur asla ve asla şakaya gelmez. Bu bilinçle sevdiklerinizi araçlarınızda taşımanızı öneriyorum.
Son olarak bizim neyi niçin yaptığımızı sorgulamayın. O anda o gerekli olduğu için bu şekilde davranmış olabiliriz. İleri düzeyde beceri ve taktik sürücülük, Güvenli Sürüş, Ralli, 4×4 ve Off-Road sürüş teknikleri, Antiterör gibi her şartta – yolda araç kullanma yetisine sahip düzeyde olan biri olarak sizlere söylüyorum;
Ben bu konuda asla ve asla hiç bir zaman Kibirlenmiyorum, Böbürlenmiyorum ama bir kişiyi bir konu hakkında eleştiri yağmuruna tutacak iseniz; bir dönün bakın derim. Bu adam kim? Ben kime ne söylüyorum acaba?
Benim gözümde düştüğünüz yeri tahmin bile edemezsiniz. “By Çok Bilen Tayfası.”