Otonom sürüşle merak edilen konulardan biri de sürücünün, otomobilinin içinde araç kullanmasına gerek kalmayacağı bu zamanını nasıl ve hangi ortamda en verimli geçireceği.
İşte Audi, otonom sürüş özelliğine sahip bir otomobilin içinde olmanın nasıl bir deneyim olduğunu İnsan-Makine etkileşimi konusunda uzman Fraunhofer Endüstriyel Mühendislik Enstitüsü IAO ile birlikte araştırdı.
Otomobiller direksiyonsuz hale geldikleri zaman, üst düzey mobiliteyi yeniden tanımlayacak bir Audi projesi olan ve ‘25’inci Saat’ adı verilen çalışmada, bir sürüş simülatöründe laboratuvar deneyleri yapılarak, aracın iç mekanının nasıl mükemmel bir çalışma alanına çevrilebileceği incelendi.
Elde edilen bulgular, gelecekte otomobil üreticilerinin müşterileri için, kişisel istek ve ihtiyaçlarına en uygun iç mekanları tasarlamalarını sağlayacak.
Gelecekte, A noktasından B noktasına seyahat eden insanlar, rahatça internette gezebilecek, çocuklarıyla ilgilenebilecek veya ofislerini araçlarına taşıyabilecekler. ‘25’inci Saat’ projesi kapsamında Fraunhofer Enstitüsünden uzmanlarla birlikte çalışan Audi, otonom sürüş özellikli bir otomobilde zamanı en iyi şekilde kullanabilmek için gereken noktaları saptamayı hedefliyor.
Fraunhofer Enstitüsünde yapılan laboratuvar deneyi için Audi, özel olarak otonom sürüş koşullarını canlandırabilecek, iç mekanı değiştirilebilen ve direksiyonsuz bir sürüş simülatörü geliştirdi. Büyük ekranlara yansıtılan görüntüler gece çıkılan bir otomobil yolculuğu hissi yaratıyor. Araştırmacılar ekranlar yardımıyla sürücülerin dikkatlerini dağıtacak dijital mesajlar yollayabildikleri gibi, aynı zamanda camları karartabiliyor, aydınlatma rengini ve arka plandaki sesleri değiştirebiliyorlar.
Katılımcılar Y kuşağından seçildi
Deneyin odağında, Y kuşağı olarak da adlandırılan, 1980’den sonra doğmuş ve otonom otomobil fikrine açık oldukları düşünülen genç katılımcılar yer aldı. Deney süresince 30 katılımcı, otonom sürüş özellikli bir araçtaki çalışma ortamına benzer bir ortamda konsantrasyon gerektiren çeşitli görevleri yerine getirmeye çalıştı. Bu sırada, EEG yardımıyla katılımcıların beyin faaliyetleri ölçüldü, tepki süreleri ve hata sayıları değerlendirildi ve izlenimleri kaydedildi.
Ortamın uygunluğu dikkat dağılmasının önüne geçiyor
EEG ölçümlerinin sonuçları son derece net: Dikkat dağıtacak uyaranların olmadığı bir ortamda, insan beyni daha rahat çalışıyor. Camlar karartıldığında, ışık ayarları en uygun konuma getirildiğinde ve dijital mesajlar gönderilmediğinde, katılımcıların görevleri daha hızlı ve başarılı bir şekilde yerine getirdikleri gözlendi. Deneye katılanlar da dikkatlerinin daha az dağıldığını belirttiler.
Buna karşın, robot otomobilde “gerçeğe yakın” bir sürüş deneyimi oluşturulduğunda ise beynin önceki kadar rahat olmadığı gözlendi: bu deneyde katılımcılar birtakım reklamlara ve sosyal ağlardan alınan bilgilere maruz bırakılmanın yanı sıra, rahatlatıcı bir aydınlatmadan ve karartılmış camlardan da mahrum bırakıldılar.