Yazı: Umut Özgür Sunay – Fotoğraf: Can Aydeniz
İngiliz arazi araçları üreticisi Land Rover, efsanevi arazi araçları üretirken, 1970’lerin hemen başında, daha varlıklı çiftçiler ve hobi sahipleri için, Land Rover modellerinden daha gösterişli ve lüks bir arazi aracı üretme kararı aldı. Bu karar neticesinde, bugün ana marka Land Rover’i bile sollayan Range Rover ortaya çıktı. İlk Range Rover, tek kapılı, kısa şasili, Land Rover’a göre daha kaslı bir tasarıma sahip, dönemi için lüks bir otomobildi. Aradan geçen yıllar boyunca, aracın 5 kapılı modelleri de üretilirken, Amerika’da Jeep’in Grand Cherokee ile yaptığını Avrupa’da Range Rover gerçekleştirdi ve SUV sınıfının temellerini attı. Bugün Range Rover, lüks SUV sınıfında itibar dendiğinde akla ilk gelen markalardan biri.
Vogue’u fazla iri ve hantal bulanlar için, daha sportif bir tasarıma ve dinamik sürüş özelliklerine sahip Range Rover Sport’u üreten üretici, ilk olarak 2008’de konsept olarak sergilediği (LRX) Evoque’u, geçen yıl seri üretim bandına aldı ve araç -tam da arzu edildiği gibi- konsept halinin neredeyse aynısı olarak yollara çıktı. Diğer Range Rover’lara göre basık tavanı ve arkaya doğru alçalarak coupe havası yaratan silüetiyle kendini belli eden Evoque, dar cam alanlarına ve nispeten az olan baş mesafesine karşın, ferahlık konusunda kesinlikle sıkıntı yaratmıyor. Tavanı boydan boya kaplayan cam tavanın da etkisiyle, aracın içinde aydınlık ve ferah bir ortam yaratılmış.
Güçlü görünen kokpitte, en çok dikkat çeken unsurlardan biri; konsolun üst kısmında yer alan ve oyun konsollarını hatırlatan bölüm. Araçla ilgili tüm bilgilere, yön bulma sistemine ve ayarlara ulaşılabilen bir ekrana ev sahipliği yapan bu bölümün hemen üzerinde havalandırma ızgaraları, altında ise müzik ve klima sistemlerinin kontrolleri var. Ancak müzik sistemine, direksiyon üzerindeki tuşlar ve dokunmatik ekranı kullanarak kumanda edilebildiği için, müzik sisteminin yer aldığı kısım pek fazla kullanılmayacak gibi. Mat alüminyum kaplamalarla süslenen kokpitte en çok ilgi çeken kısım şüphesiz göstergeler ve vites kontrol nobu (dairesel kumanda).
Göstergelerde, rakamların yanına çizgiler yerine içten aydınlatmalı şeffaf plastik prizmalar yerleştirilmiş. Normalde beyaz aydınlatmaya sahip olan prizmalar, araç Sport moduna geçtiğinde kırmızıya dönüyor. Vites kontrol nobu ise, küçük bir görsel şov yapıyor. Start/stop butonuna basılıp araç çalıştırıldığında, konsoldan vites seçim nobu yükseliyor. Otomatik vitesli bir araçta, vites kolunun çok nadir kullanıldığı düşünülürse, nob şeklinde dairesel bir kumanda kullanmak ve onu da ufak bir görsel şovla donatmak lezzetli bir hareket olmuş. Nobun hemen arkasındaysa, Gelelim aracın dışına. Daha ilk bakışta bir Range Rover olduğunu hemen ortaya koyan Evoque, çok daha ince tasarlanan ön farları ve stop gurubuyla, “Ağabeyleri”ne göre çok daha dinamik ve sportif görünüyor. Güçlü görünen ve araca tok bir görünüm kazandıran ön tamponun alt kısımlarında, arazi sürüşleri için tasarlandığı mesajını veren karter muhafazası ve sis farlarının bulunduğu bölümler, tasarımı daha da güçlü kılıyor. Belirgin kat izlerine sahip olan gövdenin genelinde, sadelik ve dayanıklılık hissi hâkim. Profilden bakıldığında da, dar cam alanlar ve yüksek omuz çizgisi nedeniyle güçlü görünen Evoque, basık tavan çizgisi nedeniyle, baş mesafesi konusunda ilk anda bazı soru işaretleri yaratsa da, aracın içinde herhangi bir sıkıntı yok. Kısacası, yıllanmış şarap diyebileceğimiz Vogue ve daha yeni ama yine de olgun Sport’tan sonra, Evoque için “ailenin yaramaz çocuğu” diyebiliriz. Ancak bu yaramazlık kesinlikle zekâ dolu. Daha önce kullandığım Range Rover Sport ile arasında uzun uzadıya bahsedilecek bir fark yok. Tok, yere sağlam basan, konfor ağırlıklı süspansiyon ayarlarına karşın huzursuz hissettirmeyen, kullanımı zevkli bir otomobil Range Rover Evoque. Canlı motor, 240 Hp’lik gücünü hissettiriyor. Sakin kullanımda kabine pek de gelmeyen motor sesi, özellikle “Sport” modda gaza yüklenildiğinde, insanı ister istemez gülümseten bir ses eşliğinde vahşi yönünü ortaya koyuyor. Hızlanma sırasında çok sakin ve rahat hissettiren Evoque, alçak ağırlık merkezi avantajını kullanarak, ağabeylerinden daha iyi bir viraj yeteneği sunuyor. Yüksek oturma pozisyonu, yumuşaklık ayarına sahip orta sertlikteki direksiyonu ve konfor odaklı süspansiyonuyla tam bir “konfor makinesi” olan Evoque, yüksek hızlarda da huzursuzluk vermiyor. Canlı motor, otomobili kısa sürede yüksek hızlara ulaştırırken, bu sırada araçta en ufak bir huzursuzluk ya da tedirginlik hissi yaşanmıyor. Benim için araçta rahatsız edici tek konu; park sensörünün sinir bozucu uyarılarıydı. Ancak, ne kadar kompakt olursa olsun yine de iri sayılabilecek bir SUV’un, dar park alanlarına park edilmesi sırasında böyle bir sistemin varlığı eminim kimseyi rahatsız etmeyecektir. Sonuç olarak Evoque, bilindik Range Rover lüksü ve tarzını, bugün dek hiç olmadığı kadar farklı ve sıradışı bir şekilde sunan, gerek tasarımıyla gerekse kullanım özellikleriyle sürücüsünü sürekli gülümseten ve özel hissettiren bir otomobil.